MUKADDİME
KUR’AN VE SÜNNET
Rahman ve Rahim Allah'ın
adıyla ...
Kimse kendisine hamd
etmezden önce, zatını överek başlayan Allah'a hamd olsun. Şehadet ederim ki,
Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, birdir, tektir, ortağı yoktur. O, samed
olan Rabbimizdir, eşi ve benzeri yoktur. Ölümsüz, hayy ve kayyumdur, celal ve
ikram sahibidir. Bizlere büyük ve sonsuz bağışlarda bulunmuştur. Kur'an-ı Kerim
O'nun Yüce kelamıdır. İnsanı yaratandır, ona Yüce nimetini bağışlayandır. Yüce
peygamberi Muhammed (s.a.v.)'i açık beyan ile gönderendir. Bütün bunları bize
ihsan eden Rabbimize, gece ve gündüz aralıksız olarak hamd-ü sena ederiz. Yüce
Peygamberi ile herşeyi açık seçik beyan eden, şüpheyi ve kesin bilgiyi
birbirinden ayırdeden Kitabı göndermiştir. Fasih ve beliğ konuşanlar, onun gibi
bir kitap getirmekten acze düşmüşler, üstün akıl sahipleri onu çürütmek imkanını
bulamamışlar, üstün edipler ona benzer bir söz söylemekten acze düşmüşlerdir.
Birbirlerine yardımcı olsalar dahi onun benzerini getiremezler.
Yüce Rabbimiz, Kur'an-ı
Kerim'in misallerini düşünen kimseler için ibretler, emirlerini basiretini
kullanarak görenler için bir hidayet kılmıştır. Kitabında farz olan hükümleri
açıklamış, helal ile haramı biribirinden ayırdetmiş, akılların anlayıp
kavrayabilmesi için öğüt ve kıssaları tekrar etmiş, misaller vermiştir. Gaybın
haberlerinden kıssalar anlatmıştır. O bakımdan Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:
"Biz Kitabda hiçbir şeyi eksik bırakmadık. "(el-En'am, 38)
Yüce Allah, Kitab-ı
Kerim'iyle gerçek dostlarına hitap etmiştir. Onlar da bu hitabı anlayıp
kavramışlardır. Bu kitabında kendilerine maksadını beyan etmiş, onlar da bu
maksadı öğrenmişlerdir. Kur'an'ı okuyup belleyen kimseler, Allah'ın gizli
sırrını öğrenmiş, O'nun hazinelere sığmayan ilmini korumaya almış kimselerdir.
Peygamberlerinin halifeleri ve onun güvendiği emin kimselerdir. Kur'an'ı okuyup
belleyenler, Allah'ın özel, hayırlı ve seçkin kullarıdır. Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah'ın bizden (insanlardan) seçkin
yakınları vardır." Ashab-ı Kiram: Ey Allah'ın Peygamberi, onlar kimlerdir?
diye sorunca şu cevabı vermiştir: "Onlar Kur'an ehlidir. İşte onlar
Allah'ın yakınları ve seçkinleridir." Bu hadisi İbn Mace Sünen'inde, Ebu
Bekr el-Bezzar da Müsned'inde rivayet etmiştir. (İbn Mace, Mukaddime 215;
Müsned, 3, 127-128; Hakim, Müstedrek, 1, 556)
Allah'ın Kitabı'nı bilen
kimseler, o kitabın nehiylerine riayet etmeye, o kitapta kendilerine yapılan
açıklamalar gereğince öğüt almaya, korkarak ve onun gözetimi altında
olduklarını bilerek Allah'dan gerektiği gibi haya etmeye ne kadar da
layıktırlar?! Çünkü böylelerine peygamberlerin yükü verilmiş ve Kıyamet gününde
İslam'a, Kur'an'a aykırı hareket eden diğer din ve inanç sahiplerine karşı
şehadet edecek konuma yükselmişlerdir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık. Bütün insanlara karşı şahitler olasınız
diye.'' (el-Bakara, 143)
Şunu bilmek gerekir ki,
Kur'an'ı öğrenip durduğu halde, Kur'an'dan gafil olan kimsenin sorumluluğu,
gereği gibi öğrenemeyen, bilemeyen kimsenin sorumluluğundan daha büyüktür.
Kur'an ilmini elde ettiği halde, Kur'an'dan yararlanamayan, yasak kıldığı
şeylerden uzak durmayıp çekinmeyen, çirkin günahları işleyen, yüzkızartıcı
suçlar işleyen bir kimseye karşı Kur'an bir delil ve onun karşısına dikilecek
bir davacı olacaktır. Nitekim Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an,
ya lehine veya aleyhine bir delildir." - Hadisi Müslim (tahare 1) rivayet
etmiştir. - O halde Yüce Allah'ın Kitabı'nı ezberleyip bellemekle, özel imtiyaz
tanıdığı bir kimse, Allah'ın Kitabı'nı hakkıyla okumakla, ifadelerinin gerçek
manasını dikkatle düşünmekle, akıllara durgunluk veren manalarını kavramaya
çalışmakla, onun anlaşılmakta güçlük çekilen yerlerini iyice kavramakla
görevlidir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ayetlerini
düşünsünler, akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz çok mübarek
bir Kitaptır'' (Sad, 29). Yine Yüce Rabbimiz, bir başka yerde şöyle
buyurmaktadır: "Onlar Kur'an'ı düşünmezler mi.. yoksa kalplerinin üzerinde
kilitler mi var?" (Muhammed, 24).
Allah'tan dileğimiz şu
ki: Bizleri Kur'an'a gereken önemi veren, onun üzerinde gereği gibi düşünen,
onun gösterdiği doğru ve adil yolu izleyen ve hakkıyla bağlı olan, başka bir
kaynakta doğruyu ve hidayeti aramaya kalkışmayan kimselerden kılsın. Bizleri
Kur'an'ın açık seçik işaretleriyle yol bulanlardan, göz kamaştırıcı ve kat'i
hükümlerine uyanlardan kılsın. Kur'an sayesinde bizleri dünya ve ahiret
hayırlarına nail eylesin. Şüphesiz ki O, kendisinden korkulmaya ve günahları
bağışlamaya ehil olandır.
Diğer taraftan Yüce
Allah, Kur'an-ı Kerim'in mücmel bölümlerini beyan etmeyi, müşkil olanlarını
açmayı, ihtimalli olanın asıl anlamını açıklamayı Yüce Resulü Muhammed
(s.a.v.)'e bırakmıştır. Böylelikle Peygamber (s.a.v.), risaleti tebliğ etmek
göreviyle birlikte Kur'an'ı anlama ve Kur'an'ın anlaşılması konusunda da
başvurulacak makamda olmak üstünlüğünü haiz olmuştur. Yüce Allah, bu konuda
şöyle buyurmaktadır: ''Biz, sana bu zikri (Kur'an'ı) indirdik ki: insanlara
kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın'' (en-Nahl, 44).
Diğer taraftan
Resulullah (s.a.v.)'den sonra Kur'an'ın dikkat çektiği anlamları çıkartmak,
işaret ettiği esasları tesbit etmek yetkisi mütehassıs ilim adamlarına
verilmiştir. Onlar, Kur'an üzerinde ictihad ederek neyin anlatılmak istendiği
ilmine ulaşırlar. Bununla da başkalarından ayrı ve farklı bir konuma
yükselirler ve ictihad etmeleri sebebiyle özel bir ecir alırlar. Bu konuda da
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''Allah, sizden iman edenleri ve (özellikle de)
kendilerine ilim verilenleri dereceler ile yükseltsin'' (el-Mücadele, 11).
Buna göre Kitap, asıldır.
Sünnet-i seniyye onun bir açıklaması (beyanı)dır.
İlim adamlarının
Kur'an'dan çıkardıkları hükümler (istinbatlar) Kur'an için bir açıklama, bir
beyandır.
İşte bundan dolayı
bizler, kalplerimizi Kitabına mahzen kılan, Peygamberinin Sünnetlerine kulaklarımızı
açan, Kur'an'ı ve Sünneti öğrenmek ve her ikisinin de anlamını, anlaşılmayan
lafızlarını araştırmak için gayrete getiren ve bütün bunlarla alemlerin Rabbi
olan Allah'ın rızasına talip olmaya ve din ve şeriat bilgisini elde edebilmek
için basamak basamak yürüten Allah'ımıza hamd ederiz.
İmdi, Allah'ın Kitabı
şeriatın bütün ilimlerini ihtiva eden, farzı ve sünneti, bağımsız olarak beyan
eden, semanın güvenilir şahsiyeti aracılığıyla yer-yüzünün güvenilir şahsiyetine
indirilen Kitap olduğundan dolayı, hayatta kaldığım sürece onunla uğraşmayı,
bütün gücümü bu yolda harcamayı uygun gördüm. Bunun için Kur'an'a dair özlü bir
açıklama yazmak istedim. Bu açıklamada tefsire, dile, i'rab ve kıraatlere dair
nükteler yer alsın, istedim. Sapık ve dalalet içerisinde olanların kanaatlerini
red edeyim dedim. Bu kısa ve özlü açıklamamda zikredeceğimiz hükümlere
ayetlerin nüzulüne dair pek çok hadisi belge olarak ortaya koymak; böylelikle
hükümlerin ve ayetlerin anlamlarını bir arada ifade edip bunların
anlaşılmasında zorluk çekilen yerlerini beyan etmek istedim. Bu açıklamalarımı
da selefin ve sonradan gelip onlara uyan haleflerinin de sözleriyle
desteklemeye çalıştım. Ben, bu kitabı kendime bir öğüt, ölüm günüm için bir azık,
ölümümden sonrası için salih bir amel olsun diye yazdım. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: ''O günde insana önden yolladığı şeyler de, geriye bıraktığı
şeylerde haber verilir" (el-Kıyame, 13); ''Her bir nefs, önden neyi
yollamış, geriye neyi bıraktıysa, hepsini bilmiş olacaktır" (el-İnfitar,
5). Resulullah (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlu öldü mü şu üç şey
dışında ameli kesilir: Kalıcı ve faydalı bir sadaka (sadaka-i cariye) yahut
kendisi ile yararlanılan bir ilim veya kendisine dua edecek salih bir evlat
(bırakmış ise amel defteri kapanmaz, sevap yazılmasına devam edilir.)"
(Müslim, Vasiyyet 14; Müsned, 2, 372)
Bu kitabı yazarken
uymayı taahhüt ettiğim bazı şartlar var: Görüşlerin sahiplerini belirtmek,
hadislerin yer aldıkları kaynakları zikretmek. Denildiğine göre bir sözün
sahibine izafe edilmesi ilmin bereketindendir. çoğu zaman fıkıh kitaplarında ve
tefsirlerde hadisler müphem bir şekilde bırakılmaktadır. Bu hadisin, hadis
kitaplarını yakından tanıyan kimseler dışında kimin tarafından rivayet
edildiğini bilen olmaz. Bunun sonucunda konu ile ilgili yeterli bilgiye sahip
olmayan kişi şaşırır kalır. Sahih olanı olmayanından ayırd edemez. Bunu bilmek
ise büyük bir ilmi gerektirir. O bakımdan bir hadisin ileri gelen hadis
imamlarından ve islam dininin güvenilir ve ünlü önderlerinden kimin tarafından
rivayet edildiği açıklanmadıkça delil diye gösterilmesi ve ondan hüküm
çıkarılması kabul edilemez. Bizler bu kitabımızda buna da birtakım
açıklamalarda, işaretlerde bulunacağız. Doğruya ileten, doğruyu söyleme
başarısını ihsan eden Allah'tır.
Diğer taraftan
müfessirlerin zikrettikleri pek çok kıssayı, tarihçilerin verdikleri pek çok
haberi zikretmeden geçeceğim. Gerekli açıklamalar için, mutlaka ihtiyaç
duyulacak olanları ise, bundan müstesna olacaktır. Bu konuda ahkam ayetlerinin
gereken şekilde açıklanmaları için anlamlarına açıklık getirecek ve hükümlerini
öğrenmek isteyen kimseyi ayetlerin muktezasına iletecek kadar açıklamalarda
bulunacağım. O bakımdan bir iki veya daha fazla hüküm ihtiva eden her bir
ayet-i kerimeyle ilgili birtakım mes'eleler ele aldım. Bu meselelerde nüzul
sebepleri, garip (anlaşılmasında güçlük çekilen) kelimelerin ve hükümlerin
tefsiri yer alacaktır. Eğer ayet-i kerime herhangi bir hüküm ihtiva etmiyor
ise, bunun ile ilgili tefsir ve te'vile dair açıklamaları zikretmekle yetindim.
Bu, kitabın sonuna kadar böylece sürüp gitti.
Ben bu kitabıma:
....."el-Cami'u li Ahkami'l-Kur'an ve'l-mubeyyinu lima tedammenehu
mine's-Sünneti ve ayi'l-Furkan" ( = "Kur'an Ahkamı ve İhtiva ettiği
Sünnet ve Furkan ayetlerini beyan edip açıklayan" ) adını verdim. Allah
bunu kendisi için halis kılsın. Onunla beni, anne ve babamı ve onun dileyeceği
kimseleri lütfu ile faydalandırsın. Şüphesiz ki O, duaları işitendir, yakındır,
duaları kabul edendir. (Amin)
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN